EBRULU GRAVÜRLER
Daha önceki çalışmalarında acquatinta tekniğini başarıyla kullanarak, figürleri uzaydaki organik dağılmalarının eşiğinde estetik olarak yakalayan Fatih Mika, bu kez figür "espace" ilişkisini daha başka türlü kurmus bulunuyor; Kendi buluşu olan asit oyma özel tekniği ona, kullandığı geleneksel motiflerin arka planlarına belli bir ebru etkisi vermesini sağlıyor. Böylece figur ve renk, kendi soyut bağımsızlıkları içinde uyumlanarak "klasik" diye adlandırabileceğim bir dengeye kavuşuyor.
Burada sorun, Türk geleneksel sanatlarının çağdaş yorumlanışında şematizmin aşılması sorunudur. Mika, bunu iki yoldan gerçekleştiriyor: Ya cisimleştirmek üzere şemanın iç kabartısına el atıyor (Kırlangıç Balığı, İskorpit Balığı) ya da geleneksel motiflerin kurduğu tam simetri içinde ebru etkisi veren gölgeleşme ve uzaylaşmaların özgün tadını yakalıyor (örneğin "Domine, quo vadis XXI"). Böylece şemalaştırılmış olmaları ve her seferinde şemanın aşılması açısından nesnelerle motifler arasında bir ayrım kalmıyor. Sonuç olarak her ikisi de rölyefleşiyor.
Aynı teknik ve form oyunuyla seccade motifleri sanki kendi güzelliklerini anlatmak için kıpırdıyarak ışıyor ya da hiçbir kontur vermeyen pırıltılara dönüşüyorlar.
Mika, gravür sanatına özgü olan simetrik düzenlemede, simetrinin tek-düze geometrisini doğal formlarla yumuşatmaya çalışmış: Böylece, doğal a-simetri (Japon dalı) aynı açık mavi ebru tabanının bir oluşumu olarak karşımıza çıkıyor. Bir yanda gölgeleşen, ama kendi sınır çizgilerini koruyan motif.nesneler (motifler adeta kendi nesnel asıllarına geri giderek oradan yeniden doğuyorlar), öbür yanda çizgiye ve ize dönüşen hatlar (motiflerdekine benzer bir indirgemeyle) yeniden hat olmayı bekliyorlar. "Peinture" olarak değerlendirildiğinde bütün bunlar, nesnel olmayan, fakat sürekli kaynağa, başlangıçlara, onların gerçekliğine dönmek isteyen bir gerçeklik izlenimi yaratıyorlar.
Fatih, geldiğin -belki de hala gelmekte olduğun- yere mi gidiyorsun?
Önay SÖZER
|