"Melâhat: Asıl anlamı “ tuzluluk “ tur: tuz, yemeğe tad verdiğinden alıma, cazibeye “ melâhat “ denilmiştir. Âzeri türkçesinde alımlı yerine tuzlu denir."
Karaoğlan, terlemiş yağız atlarının dizginlerini çekip “büşşşşş” diyerek mahallenin ortasında durdurduğunda, onu önce biz çocuklar farkederdik. Bizim tanımadığımız bir dünyadan gelen atlar; onların dizginlerine, takımlarına sinmiş kokuları; köpüklü ağızlarındaki parlak demirden gem; arabanın kenarındaki bir deliğe sokulmuş kırbacı bizi kendilerine çekerdi. Bütün çocuklar; küfelere, sepetlere doldurulmuş yeşil domateslerin, sivri ve çarliston biberlerin, küçücük patlıcanların, hıyarların olduğu arabaya doğru koşardık. Karaoğlan bu arada, ta Şamlar Köy’ünden kalkıp bizim oralara kadar gelmiş atların gemlerini çıkarır, bir kovaya doldurduğu suyu içirir, sonra boyunlarına ot torbalarını takardı.
Mahallenin kadınları, Karaoğlan’ın geldiğini biz çocukların gürültüsünden farkederler, elllerinde kaplarla turşulukların yüklü olduğu arabaya doğru gelirlerdi. Turşulukların siparişi önceden verilirdi.
Rahmetli annem, evde turşu kurulacak tenekeleri, kavanozları daha önceden hazırlamış olurdu. Daha geç kurulan lahana turşusunu büyükçe denilebilecek ahşap fıçıda yapar, lahanaların üzerini kaplayan kapağın üzerine ağır bir taş oturturdu. Biberlerin, domateslerin, hıyarların bir iğnenin arkası ile delinmesine biz kardeşler de yardım ederdik. Onyedi kiloluk zeytin yağı tenekelerine istif edilen bu turşuların tenekeleri, bisikletçi Mustafa Ağbey’e götürülür ve ağızları lehimletilirdi.
Bütün mahalleye yetecek kadar çok turşu yapan annem, bunları kış aylarında komşuları ile paylaşırdı.
Yurtdışında yaşamak zorunda kaldığımda annemin turşularını özler, onlara benzeyenleri yapmaya çalışırdım. Çok zorlandığımda telefon eder “Anne, patlıcan turşusunu nasıl yapıyorsun?” diye sorardım.
Annem, emeklerinin ve anne evinin hatırlanmasına sevinir, anlatmaya başlardı:
“ Patlıcanların en son yetişenlerinin en küçüklerini seç. Sonra saplarını kesip yıka, bir tencereye yerleştir ve kahverengi oluncaya kadar haşla. Haşlanmış patlıcanları bir ağırlığın altına dizip ( ekmek tahtasının üzerine su dolu tencere ) sabaha kadar beklet ki sularını salsınlar. Bir kabın içine lahanaları ince ince doğra, üzerine tuz koy ve karıştır. Lahana suyunu bıraktığı zaman üzerine yine ince ince kıyılmış havuç, biber (mümkünse etli, kırmızı ) ekle ve karıştır. Suları çekilmiş patlıcanların karınlarını yararak aç ve bu karışımı içine doldur. Haşlanmış kereviz sapı ile patlıcanları sarıp, yarık kısımları dışarıya bakacak şekilde kavonozlara yerleştir. Lahanalardan kalan suyu kavanozların üzerine koy, boş kalan kısmı da sirke ile tamamlayıp kavanozları hava almayacak bir şekilde kapa.”
Fatih Mika Roma 10.5.2014