sevdalar
çiçekler
dikenler içinde
Dikenin battığı parmağımın üzerinde biriken kırmızı kan damlasına bakarken dalmış, kaktüslerle ilk tanıştığım yıllara gitmişim.
İlk gençliğimin deli yıllarında evdeki bitkilerime gereken itinayı gösteremez, ama bitki yetiştirmekten de vazgeçemezdim. Sarhoş bir adamın sabırlı karısı gibi, düzensiz yaşamıma katlanışları, eve su ve güneş götürmeyi unuttuğum zamanlarda hayatta kalmayı becerişleri. Melek annem gibi, ne zaman ve nasıl gelirsem geleyim, benim eve dönmemi bekleyişleri; ve ansızın, o dikenli ve yapraksız gövdelerinde parlak çiçekler açmalarıyla kaktüsler, işte bu yıllarda yaşamıma girdiler
İtalya’ya ilk geldiğim yıllarda çiçek tohumu satan dükkanlarda kaktüs tohumlarının da satıldığını görmüş, heyecanlanmıştım. Küçük tohum paketlerinin üzerinde çiçekler açmış çeşit çeşit kaktüslerin fotoğrafları vardı. Bu tohum paketlerinden defalarca almama, üzerlerinde yazan yetiştirme tariflerini harfi harfine uygulamama rağmen, bu tohumlardan kaktüsler yetiştiremedim.
Benim bitkilere olan merakımı bilen bir yakınım, bir gün bana Amerika’dan kaktüs tohumları getirdi. Tohum paketinin yanında yumurta büyüklüğünde ve biçiminde şeffaf bir kutu, bu kutunun içinde birazcık da toprak vardı. Tohum paketinin üzerinde yazan yetiştirme tarifinde: "Şeffaf kutunun içine konan toprak ıslatıldıktan sonra toprağın üzerine tohumlar serpiştirilip, sıcak ve ışıklı bir yere konmalı." yazılıydı. Bütün bu yazılanları yaptıktan sonra beklemekten başka bir şey kalmıyordu. Bu defa şansım yaver gitmiş, yaklaşık on gün sonra ıslak tohumlar küflenir gibi olmuş, bu tohumlardan iki yapraklı tombik yeşil noktalar çıkmıştı. Daha sonra bu tombik noktaların üzerindeki iki yaprağın arasından tüylü kaktüsler. Ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Bilmediğimiz dünyalardan, devşirme çocuklar gibi toplanıp bizim yaşamlarımıza sokulmuş bu bitkilerin dünyalarını düşünmeye, onları tanımaya ve anlamaya çalıştım. Üzerinde dört küçük delik olan şeffaf yumurta biçimindeki kutuda idi bütün gizler. Bu şeffaf kutu, ıslak toprağın nemini uzun süre koruyor, yan taraflarındaki deliklerden hava alıp içeride mantarların üremesini engelliyor, buharlaşan suyun yağmur olup tekrar toprağa dönmesini sağlıyordu.
Zor dünyaların bitkileri, yeşermek için üzerlerinden akan suya kanmıyorlar, tohumların ilk yeşerecekleri dönemde, düzenli bir nemlilik ortamına gereksinim duyuyorlar, belki de yıllarca bu nemli ortamı bekliyorlardı. Yoksa, bir-iki gün süren yağmurlardan sonra ortaya çıkan sıcak çöl güneşi bu yeşermeye çalışan tohumları yakıp kavururdu. Çöllerde yaşam acımasızdı. Kısa ömürlü parlak renkli çiçekleri, döllenmelerini sağlayacak böcekleri en kısa zamanda üzerlerine çağırmalı, döllenen çiçekler en kısa zamanda yeni tohumlar üretmeliydi.
Kaktüsler bana, sabretmeyi ve sabrın içindeki sevgiyi öğrettiler. Çiçekler de, aşklar gibi, satın alındıklarında değil, tohumlardan binbir emekle yetiştirildiğinde güzeldiler.