Akademi tam iki metro durağının arasında kalıyor. İspanya Merdivenleri Durağı’nda inip meydanı geçince başlayan dar sokaklar, kış aylarının karanlık sabahlarında hiç içimi açmıyor. Ben, Flaminio Durağı’nda inip, geniş Piazza del Popolo Meydanı’ından geçmeyi yeğliyorum. Sabah pusunun içinde erimiş ince selviler, kocaman şemsiyeler gibi fıstık çamları, büyük mermer haykeller, aslanlarının ağzından havuza doğru akan suların aksine yukarıya doğru yükselen Mısır obeliski içimi ferahlatıyor. İçinde yaşadığım hikayeyi sanki daha iyi görmemi sağlıyor.
Meydandaki ikiz kliselerden sanatçılar klisesinin önüne tost ekmeklerinin kabuklarını kimin koyduğunu hiç bir sabah görmememe rağmen, ekmeklerin başına üşüşmüş güvercinleri her sabah kahvaltılarında birbirleriyle didişirken yakalıyorum. Aynı kahvaltıya katılmak için aralarına giren martılar, didişme sahnelerinin ertelenmesine neden oluyorlar. Kahvaltısını erken bitiren bir martı, heykellerin arasındaki kişisel havuzunda, çırpına çırpına sabah banyosunu yapıyor.
Gabriel Garzia Marquez’in “Yüz Yıllık Yalnızlık’ındaki gibi hiç bitmeyecek sandığımız yağmurlardan sonra Roma’yı birdenbire afa sıcakları kuşatıyor. Kızgın güneşin altında geniş Piazza Del Popolo’yu geçmeyi artık gözüm almıyor. Metrodan İspanyol Merdivenleri Durağı’nda inip, Roma’nın en pahalı dükkanlarının bulunduğu gölgeli dar sokakların tadını çıkara çıkara akademiye gidiyorum.
Metrodan inip meydana girince süslü paytonların atlarının ağızlarındaki gemleri çıkarılmış, yem torbalarındaki yulaflarını yerken buluyorum. Meydanı geçip Via della Croce’ye girince, henüz açılmamış büyük mağazaların ve sabah müşterilerini ağırlayan barların kapılarına övünerek yazdıkları kuruluş tarihlerini okuyorum. İleride Aslanağazı Sokağı'nın köşesindeki çiçekçi bu sokağın adına çok yakışıyor. Vazolarda aslanağazı çiçekleri olmamasına rağmen; beyaz zambaklar, kırmızı güller, pembe şebboylar vazolarının içinde müşterilerini bekliyorlar. Kırmızı şekayıklar ise sanki aruz vezni ile divan şiirleri okuyor.
Az ilerideki küçük balıkçı dükkanında balıklar tezgaha yerleşmiş bile. Levrekler, çupralar, mezgitler; küçük dükkana sığamayacağı için kılıcı kesilmiş bir kılıç balığı. Balıklara bu kadar yakın denize bu kadar uzak olmak beni hüzünlendiriyor. İçimden Ozan’a “gel seninle yer değiştirelim” diyorum.
Angelo Sagnelli “Fatih seninle “Antico Caffe Greco”da uydudan ve bazı şehirlerde de kablolu yayın yapan Uluslararası SKY TV için bir ropörtaj yapmak istiyorum, ama bir Türk şairinden de bahsedeceğiz bana bir isim önerebilirmisin?” Diye sorunca önerisini hemen kabul edip, şair olarak İlhan Berk’i öneriyorum. Şiirleri, Deniz Özdoğan Tükçe okuyup anında sıcağı sıcağına tercüme edecek.
Roma’da kuşların yuvalarını, yabani çiçeklerin gizli gizli açtıkları harabeleri bilen ben “Antico Caffe Greco”yu bilmiyorum. Telefonda, Angelo Sagnelli bana “28 Mayıs’ta saat 10.30’da Caffe’de buluşalım TV ekibine haber verdim” diyor. Bana adresi tarif ederken telefonda gülümsediğini hissediyorum.
İspanyol Meydanı'nın hemen karşısındaki pahalı mağazaların ve aynı zamanda “pahalı” kelimesinin arasına sıkışmış 1760’ta kurulmuş bu müze kahveyi daha önce bilmediğim için utanıyorum. Gerek içindeki tablolar ve sanat eserleri ve burada buluşup konuşan, tartışan ünlü sanat adamlarının anılarıyla bir bakıma bir sanat tapınağı burası. Ben de en son müritlerden biri olarak bu tapınağa damdan düşüyor, bu tapınağın tarihinde bir nokta bir virgül olarak yerimi alıyorum.
Daha bir kaç gün önce tanıdığım tiyatro sanatçısı Deniz Özdoğan, bu alel acele organize edilen programa katılmayı kabul edip İlhan Berk’in şiirlerini sevgi ve beceri ile okuyup anında sıcağı sıcağına italyancaya çeviriyor.
“Yeni yeni anlıyorum
Her şey şu gecelerin içinde oluyor
Aydınlığa her şey hazır çıkıyor
Su geceleyin yürüyor dikkat ettim
Geceleyin biz uyurken ağaçlara
Hiç unutmam bir gün geç vakit
Tam benim geçtiğim zaman rastlamıştı
Büyüme saati bir ormanın
Şöyle iyice dinlesem sanırım artık
Bütün ormanları büyürken duyarım
Beni beklemişler kardeşciğim
Beni bu ağaçlar, nehirler, gökyüzü
Geleyim anlatayım diye bir gün kendilerini
Bir kere girdikten sonra şiirlerime
Bilmişler bir daha ölmeyeceklerini
İLHAN BERK”
Fatih Mika 29 Mayıs Roma