Güneşsiz kış günlerinin soğuk rüzgarları, yapraklarını döktükleri ağaçları çıplak dalları ile sokaklara terk etmiş; çoluk çocuk herkesi evlerine kapamış; naylon torbaları , buruşmuş kağıt parçalarını uçuşturuyor. Balkonlardaki sıklamenlerin renkli çiçekleri, bu ağır kış günü havasını değiştirmeye yetmiyor.
Ben atölyemde ocağa koyduğum çaydanlığın cızırtısı ile çalışırken; sıcak yaz günlerini, kapının önünden geçen ince topuklu ayakkabıların seslerini özlüyorum. Oysa, pencerenin dışında yiyecek arayan serçeler, soğuk rüzgarın uçuşturduğu kuru yapraklar gibi sekerek, oradan oraya koşturuyorlar.
Markete gidip bir paket darı alıyor, atölyenin önüne serpiştiriyorum. Yuvarlak darı taneleri sıçrayarak sağa sola dağılıyorlar.
Ihlamur ağacının kuru dalları arasında bekleşen, kendilerinden başka kimseye güvenmeyen serçeler, bu işin içinde ne var diye anlamaya çalışıyorlar. Ben onları unutup, gravür kalıplarını mıskala ile ezmeye, siyahların derinliklerinden ışıklar çıkarmaya, biçimlere hacimler vermeye devam ediyorum. Serçeler ansızın, kendilerini yapraklar gibi dallardan boşluğa bırakıp yere iniyorlar. Ürkek, her an boşalacak bir yay gibi gergin, darı tanelerini yemeye başlıyorlar. Ben gravür kalıbını, mıskalayı, büyülteci bir kenara koyup; ince belli paşabahçe bardağıma demli çay koyup, serçeleri seyre dalıyorum.
Serçeler, bir müddet sonra, atölyenin kepenklerinin sesi ile darı taneleri arasındaki ilşkiyi çözüyorlar. Ne zaman anahtarı kilide sokup kepenkleri kaldıran motoru çalıştırsam, hemen ıhlamur ağacına üşüşüp darı tanelerinin yere serpilmesini bekliyorlar. Daha sonra serçelere mahallenin güvercinleri ve bir çift kumru da katılıyorlar. Pastel kül renkleri, kırmızı gözleri, yuvarlak kadınsı çizgileri, bana duydukları güvenleri, siyah kolyeleri ile kumruları bir başka seviyor, sokak çocukları güvercinler iki darı için onlara saldırdıklarında yardımlarına koşuyorum.
Birgün, bir bakıyorum, kumrular yerden çalı çırpı toplayıp ıhlamur ağacına yuva yapıyorlar. Çok seviniyorum. Kumruların “yusufçuuuk, yusufçuuuk, yusufçuuuuuk”sesleri arasında çalışmak bana huzur veriyor.
- Fiamma, bak kumrular ağaca yuva yaptılar.
- Yaptığın onca güvercin gravüründen sonra normal.
•••
Havalar ısınıyor. Günler uzuyor. Kış günlerinin tehdit edici saldırganlğı gerilerde kalıp, doğa canlanıyor. Kadınların ince topuklu ayakkabılarının sesleri, açık kapıdan tekrar atölyenin içine giriyorlar. İnsanlar, kendilerini sokaklara atıyorlar. Ben en son aldığım darı paketinin son darılarını da kapının önüne serpiştirip kuşlarıma, “ artık başınızın çaresine bakın” demeyi bekliyorum. Onların bunu anlaması zaman alıyor. Ne zaman kepenk sesi duysalar, ıhlamur ağacının dallarına üşüşüyorlar.
Bir süre sonra, kepenk seslerinin onlar için hiç bir anlamı kalmıyor. Ben, sağdan soldan bulup atölyenin önündeki büyük beton saksılara ektiğim çiçeklerimi sularken seslerini duyuyor, ama cesaret edip başımı kaldırıp seslerin nereden geldiğine bakamıyorum.
Fatih Mika